18 Kasım 2012 Pazar

Macy's ilk gün

Güler misin ağlar mısın? Bir yerde yeni çalışan olmayı öylesine unutmuşum ki resmen bugün eşşek tepmişe döndüm. Dilllerini anlamadığıma mı yanayım yoksa dünyanın en özel bilgilerini saklıyorlarmış gibi kullandıkları kasa sistemine mi yanayım bilemedim. Yani ben burda çalışmayı başarırsam emin olun çok değil kısa bir süre sonra profesör falan olurum. Yani ben de retailde çalıştım daha önce ama ya bizim sistemlerimiz çocuk oyuncağıydı ya da ben külliyen unutmuşum bu işi! Sanki arkalarından kovalayan varmış gibi konuşuyor herkes diyicem ama esasen ben de öyle konuşuyorum Türkçe'yi. Bugün kendimi bak sen 2 dil konuşabiliosun en azından onlar sadece ingilizce konuşabiliyor diye avuttum ama kim demiş ben İngilizce konuşabiliorum diye? Yani bu blogu okuyan herkes sizden ricam bana şans dileyin. Bu arada Macy's nedir diye merak edenlere :

http://www.macys.com/

24 Ekim 2012 Çarşamba

Pumpkin'i de böyle oyarlaaar canım oyarlaaar...lalalala

Sıra göz göze geldiğimizde aramızda büyük bir elektriklenme olan kabağımızı bir seri katil titizliğiyle oyma işlemine geldi. Burada bütün olayı göstermem mümkün olmayacak tabii ki ama sizin için bir öncesi sonrası kısmı olacak. 


Yukarıda görmüş olduğunuz tornavida taklidi yapan oyucu ve kabağın içindeki fazlalıkları kazımaya yarayan kürek. Ayrıca oyduktan sonra içine atacağımız ışık.

Öncelikle Reyhan kabağın tepesini yuvarlak bir şekilde keserek açıyor.


Sonrasında ben kabağın içini kürekle kazıyorum ki inanın deli işi!!


Son olarak da Reyhan yine tornavida taklidi yapan keskimizle kabağımıza son şeklini verdi. Vallahi o kadar emeğe deydi!!


Hadi bakalım cümlemize hayırlı uğurlu olsun! 




Kabak Deyip Geçme!.

Efeniiiiiimmmm güler misin ağlar mısın bölümümüze hoş geldiniz. Biz de her cadılar bayramını bekleyen vatandaş gibi yemedik içmedik kabak seçmeye koştuk.
Aslında bakmayın o sadece bir kabak değil,o Jack o' Lantern!!! Peki kimdir bu vatandaş? Burdan buyrun efem :
Hikayeye göre Jack isminde kötü ün yapmış bir amca şeytanı bir ağaca tırmanırken hapsetmeyi başarmıştır.Daha sonra ağacın gövdesine haç işareti çizmiştir ve şeytanın buradan kurtulmasını engellemiştir.Jack şeytanla bir anlaşmaya yapmaya karar verir ve ona aklını bir daha çalmaya çalışmazsa onu serbest bırakacağını söyler. Ve öyle de olur. Ancak Jack öldükten sonra cennete gidemez çünkü yaşarken kötü şeyler yapmıştı. Cehenneme de girmesine izin verilmedi çünkü daha önce şeytanı oyuna getirmişti. Arada  kalan Jack şeytanın verdiği kor ateşle yolunu bulmaya çalışır.Şeytan koru içi boş bir şalgamın içine koyar ki daha uzun süre yanabilsin.Esasen kabağı oydum içine ışık koydum hikayesi burdan geliyor. Zaten cadılar bayramı gibi İrlanda kökenli olan bu hikaye nedeniyle İrlandalılar elbette ki şalgam oyuyorlardı ama Amerikalılar heralde biz de kabak bol biz kabak oyalım demişler. :))

Bir yanlışlık varsa affola ama elçiye zeval olmaz "American Business Culture" hocam Diane hikayenin kaynağıdır,bilesiniz.

Sonuç olarak halkın yüreğinin derinliklerine dokunacak,duygusal bir bağ oluşturabileceği :p kabağı seçmesi için özel alanlar kuruluyor. Ben de sizinle bu alanlardan birinde geçirdiğimiz vakitte çektiğim fotoğrafları paylaşayım.









Birileri boyundan büyük kabak mı seçmiş ne? :)








Halloween Çılgınlığı

Yalan değil! Harbiden de çılgınlık. Öncelikle sizinle kaynağı wikipedia olan bir Cadılar Bayramı açıklaması paylaşayım:

"Cadılar Bayramı'nın kökeni aslen Samhain olarak bilinen kadim Kelt Festivali'dir. Samhain Festivali hasat mevsiminin bitişini kutlamak için gerçekleştirilir. Geleneksel olarak, festival kadim Paganlar tarafından kış için malzemelerin ve malların hazırlanması için kullanılırdı. Eski Gaeller şimdi Cadılar Bayramı olarak bilinen 31 Ekim'in yaşayanlar ve ölüler dünyası arasında bir bağ yarattığına inanırdı. Ölüler kötü niyetli ve tehlikeli kabul edilir; yaşanılan sorunlardan, hastalıklardan ve kötü hasattan onlar sorumlu tutulurdu. Festivalde ateşler yakılır, genellikle kış için öldürülen hayvanların kemikleri bu ateşlerde yakılırdı. Raufun ruhları taklit edebilmek için maskeler ve kostümler giyilirdi.
Maskeler Samhain'den saklanmak için, kapıya bırakılan şekerler onu doyurmak için ve balkabaklarına çizilen yüzler ona tapmak için yapılır. Samhain'in yüzyıllar önce cehenneme gönderildiğine ve bir kere geri geldi mi, diğer şeytanî güçleri uyandırabileceğine inanılır.
Cadılar Bayramı zamanla Hristiyanlığa adapte edilmiş, Azizler Günü'nün arifesi olarak kabul edilmiş, Pagan kökleri unutturulmaya çalışılmıştır."
Bugün ise bunun için kutlayan var mıdır bilemem ama Halloween'i kutlamak için sabırsızlıkla bekleyen birçok Amerikalı olduğu kesin. 31 Ekim'de insanlar değişik kostümler giyiyor ve iş yerlerine bile bu şekilde gidiyorlar. Ayrıca bugün için evlerinin önünü değişik dekorasyonlarla süslüyorlar. Hatta bazıları o kadar abartıyor ki insan bunun için yaşıyor herhalde diye düşünmeden edemiyor. Bugün için akşamları değişik yerlerde ücretli partiler düzenleniyor ve insanlar doyasıya eğlenmek için bunu bir fırsat biliyorlar. 
Ayrıca çocuklar kostümlerle evleri dolaşarak "Treat or Trick" diye sorup şeker topluyorlar. Tabii ki her evin kapısını çalmıyorlar. Eğer cadılar bayramında çocukların kapınızı çalmasını istiyorsanız evinizin dışına cadılar bayramıyla ilgili bir süsleme koymanız gerekiyor. Ayrıca şekerlerinizi de hazır etmelisiniz yoksa evinize fırlatılacak yumurta vs. tarzı şeylere hazırlıklı olmalısınız. :))
Açıkcası benim gittiğim kursta da kutlama olacak ve ben de "hizmetçi" kostümü aldım. Walla ola ola hizmetçi mi oldun demeyin en uygun fiyata onu buldum. :) kıyafetimi giydiğim zaman onu da bloğumda sizlerle paylaşacağım.
Şimdi az da olsa fikir edinebileceğiniz bir iki fotoğraf paylaşmak istiyorum sizinle. Bakalım Çılgın Amerikalılar cadılar bayramını nasıl karşılıyorlar :)))








Özellikle yukarıdaki fotoğrafı büyütüp yerden çıkan arkadaşı zoomlamanızı öneririm. :))








Garage Sale

Evet buraya geldiğimden beri beni en çok şaşırtan durumlardan biridir Garage Sale. Aslında uzun zamandır hakkında yazmak istediğim ama bir türlü kendisine sıra gelmeyen konu.
Burada "Garage Sale" dediğimiz olay ;Türkiye'de markaların sezon sonu olan ya da artık daha fazla satışını yapmayacakları ürünleri başka bir alanda sergileyerek oldukça ucuza sattıkları konseptin evin içindeki eşyalara uygulanmış hali.
Türk kültüründen gelmiş biri için oldukça ilginç bir durum çünkü bizim ülkemizde hala yepyeni görünen ama artık kullanmadığımız eşyaları işine yarayacak başka birine kullanması için önermek bile ayıp gibi gelirken burada insanlar bu eşyaların satışını yapıyorlar. Hafta sonları erken saatlerden itibaren birçok evin önünde sergileye açılmış bir sürü eşya görmeniz mümkün.. Böylece ihtiyacı olan insanlar burada aradıklarını bulduklarında çok cüzi bir rakama istedikleri eşyaya sahip olabiliyorlar.

Not: Düşünüyorum da Türkiye'de de böyle bir konsept olsa ben köşeyi dönebilirmişim. :) 




Santa Clara Pazarı


Burada "pazar"lar cumartesi günleri kuruluyor ve fotoğrafta da görebildiğiniz üzere 9.00 am - 1.00 pm arasında alışveriş yapma imkanınız var. Küçük bir pazar olmakla beraber birçok çeşit sebze ve meyveyi taze olarak temin etmeniz mümkün. Aynı zamanda pazarın içinde aynı Türkiye'deki gibi stand olarak kurulu birkaç çeşit yiyecek alanı var. 
Fiyatlar kilo üzerinden değil yarım kilo üzerinden belirleniyor ve kesinlikle ucuz olduğu söylenemez. (Organik ürünler satılıyor sonuçta!)Türkiye'de pazara gitmek istemememin nedeni çok kalabalık ve gürültülü olmasıydı ama burada pazara gitmek çok zevkli. Çünkü hem sakin hem de etrafta bağırıp çağıran kimse yok. Ayrıca pazarın bir ucundan girip diğer ucundan alışverişinizi bitirmiş bir şekilde çıkmanız 20 dk'yı bulmuyor. Yani benim gibi sıkıntılı insanlar için birebir.

Bu gördüğünüz patlıcan oluyor. :)
Ve son olarak;
 Çok hoşuma giden bir karnıbahar fotoğrafıyla yazımı noktalıyorum.


5 Ekim 2012 Cuma

TAPAS&SUSHI


Dışardan bir harabe içerisi saray gibi...
Japonların bu dışarıya kapalılığı hep bana bir enteresan geliyor nedense. Camlarını içeriden kaplamışlar ve ne içeriden dışarısını görebiliyorsunuz ne de dışarıdan içerisini. 
Neyse içi dışı bırakalım da asıl konumuz olan Sushi'ye gelelim. Daha önce yaşamış olduğum başarız bir deneyim sonrası Sushi yiyemediğime karar vermeme rağmen inanılmaz övgü alması sonucu burayı denemek için nedense acayip bir kıpırtılı heyecan duydum. Dikkatinizi çekerim heyecan değil,kıpırtılı heyecan.
İyi ki de öyle olmuş. İki farklı roll söyledik. Birisi Zigzag diğeri de chef's special. 
Açıkcası Zigzag yerken parmaklarımın benimle kaldığına şükrediyorum çünkü inanılmaz bir lezzetti. Şefe de special falan diye uğraşmayı bırakıp sadece sarma işini yapmasını şiddetle tavsiye ediyorum.


Bilmiyorum fotoğraftan seçebiliyor musun ama o yukarıdan sallanan bez parçası gibi şeyler, her masaya özel bir alan yaratabilmek için kullanılıyor. Öyle olmayan yerlerde de paravan kullanıyorlar.




Bu görmüş olduğunuz yeşil eleman Zigzag.


Bu da chef'in special'i.


İsmet sevmişe benziyor.